Ulusal İstihbarat Akademisi (MIA) Salı günü yaptığı açıklamada, Daesh terör örgütünün Irak ve Suriye’deki kara kayıplarının ardından stratejik odak noktasında Afrika’ya kayması yeni tehditler getiriyor.
Terörist grubun kıtadaki artan etkisini inceleyen “Afrika’da Daesh: Yerel ve Bölgesel Dinamikler” başlıklı kapsamlı bir rapor yayınladı.
MIA’ya göre Daesh, Afrika’da Libya’dan Sahel, Orta Afrika ve Mozambik’e yerel şubeler kurarak Afrika’da bir “Wilayat” (İl merkezli) ademi merkeziyet stratejisi benimsedi. Bu yeni yapılar sadece güvenlik tehditleri oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda önemli siyasi, sosyal ve çevresel çıkarımlar da taşır.
Rapor, Afrika’daki radikalleşmenin sadece ideolojik olmadığını, etnik gerilimler, genç işsizliği, yapısal eşitsizlikler, siyasi dışlanma ve kuraklık ve su kıtlığı gibi çevresel krizler tarafından yönlendirildiğini vurgulamaktadır. Daesh, topluluklarla katılım yoluyla yerel meşruiyet ararken aidiyet ve ekonomik istikrar duygusu sunarak genç erkekleri giderek daha fazla çekti.
Grup, kaçakçılık, fidye, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ve tarımsal mallara zorla vergilendirme gibi yasadışı faaliyetlere dayanarak, petrol gibi geleneksel gelir kaynaklarından uzaklaştı. Raporda, bu hibrit ekonomik yapının, Daesh’i, ulusötesi suç ağlarıyla yakından bağlantılı olarak çatışma ekonomisinde merkezi bir aktör haline getirdiğini belirtiyor.
Daesh ayrıca doğaçlama patlayıcı cihazlar (IED’ler), drone saldırıları ve sivil hedeflere baskınlar kullanarak operasyonel taktiklerini de geliştirdi. Düşük maliyetli, lokal kaynaklı malzemelerin kullanılması, grubu özellikle Mali, Nijerya ve Mozambik’te daha dayanıklı ve uyarlanabilir hale getirmiştir.
MIA raporu ayrıca çevresel krizlerin güvensizliğe nasıl katkıda bulunduğunu, tarım topluluklarını savunmasız bırakarak ve Daesh’in alternatif yönetişim modelleri sunmasının yolunu açtığını detaylandırıyor. Raporda bu gelişmeler, hükümetleri ve uluslararası aktörleri çevresel hususları güvenlik stratejilerine dahil etmeye teşvik etmelidir.
Ayrıca, yolsuzluk, kötü kamu hizmetleri ve devlet kurumları ve vatandaşlar arasında Daesh’in yerleşimine yardımcı olan faktörler olarak artan bir mesafe nedeniyle hükümetlere olan kamu güveninin erozyonunu tanımlamaktadır. Grubun mesajlaşmasını ve yapısını yerel dinamiklere uyarlama yeteneği, merkezi kontrolden daha esnek ve parçalanmış bir ağa geçişi yansıtır.
Raporda, Türkiye’nin Daesh’in Orta Doğu’daki etkisini azaltmadaki rolü de dahil olmak üzere artan bölgesel ve uluslararası işbirliği yapılmasını gerektiriyor. Askeri eylem önemli olmaya devam etse de MIA, çok boyutlu bir stratejinin gerekli olduğunu vurgulamaktadır-eğitim, deradikleştirme programları, karşı-propaganda çabaları ve şeffaf yönetişim reformlarını içeren bir strateji.
Son olarak, rapor Daesh’in işe alım kanallarını zayıflatmada etnik uzlaşmanın rolünün altını çiziyor. Siyasi dışlanma ve etnik rekabet, şiddet içeren aşırılıkçılığın önemli olanaklarıdır. MIA’nın uzun vadeli herhangi bir çözüm, geleneksel terörle mücadele çabalarının yanı sıra altta yatan bu şikayetleri ele alması gerektiğini öne sürüyor.
Bu amaçla rapor, sivil toplumu, hukukun üstünlüğünü, gençliği ve kadınların güçlenmesini ve inanç liderlerini barış inşası süreçlerine dahil etmeyi önermektedir. Ayrıca, Daesh gibi terör örgütlerini sürdüren toplumsal temellerle mücadele etmek için medya işbirliği ve eğitim programlarının önemini de vurgulamaktadır.